Eski Yunan mitolojisinde her ağacın bir perisi “DRYAD”ı (Ağaç Perisi) vardı. Bu perilerin bazıları ait oldukları ağaçla doğar, büyür ve onunla birlikte ölürdü, kimi ağaç perileri de ölümsüzdü.
Dryad'ların “HAMADRYAD” adlı kardeşleri vardı (Tüm yaşamı o ağaca bağlı olan ağaç perisi) ve bu canlılar da daha ufak bitkileri, çalı ve küçük boylu ağaçları korurlardı.
Türk kültüründe kutsal sayılan ağacın küçük bir dalını bile kesmeye kimse cesaret edemezdi. Azerilerin inanışlarına göre; Dedebaba ruhları gününde ne olursa olsun ağaç kesilemezdi, bugün de devam etmekte bu inanış. Türbe ve mezarların başında olan ağaçlar da kutsal sayıldığından kesinlikle yakılmazlardı.
Türk halklarının geleneksel dünya görüşlerinde, insanların birbirleriyle ve doğanın insanlarla bağını da sembolize eden ağaç kutsal bilinmiş, onu kesmek günah sayılmış ve sadece mecbur kalındığında bu yola başvurulmuştur.
Uykuda çiçeklenen ağaç görmenin dünyaya çocuk geleceği, yıkılan ağaç görmenin de ölümün işareti olarak yorumlanması, ağaçlara bağlı eski inanışların bir ürünüdür.
Mitolojik inanışa göre, öbür dünyada her yaprağı bu yeryüzündeki bir insana ait olan bir ağaç vardır; bir insan, yaprağı sararıp yere düştüğü zaman ölür.
Tüm bu kutsal bakışların ardından günümüzdeki bakışlara gelirsek eğer...
Artık insanların çoğu, ağacı bir tahta olarak görüyor. Oysa gördükleri yalnızca kuru yüreklerinin yansıması. Yeşil güzellikler her sonbaharda üzüntülerini gizleyemeseler de, birkaç yürekten başka umursayan olmuyor bunu.
Keşke söz verebilsek doğaya, ona iyi bakacağımıza dair ve el sıkışsak sevgiyle...
Görsel: Nar Masa Gezici Ekip / Ekşili